Aile Şirketlerinde Kurumsallaşamama Sorunu ve İK Yönetimi

Aile Şirketlerinde Kurumsallaşamama Sorunu ve İK Yönetimi

Aile Şirketlerinde Kurumsallaşamama Sorunu ve İK Yönetimi

Günümüz koşullarında bir şirket kurmak, o şirketi yönetmek, o şirketi büyütmek ve o şirketi büyütürken de bazı değerleri korumak ve bunlara sahip çıkabilmek oldukça önemli ve zorlu bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmelerin etkisiyle küreselleşme sürecinin hızlanması şirketler arasındaki rekabet ortamının da bir hayli kızışmasına neden olmaya başlamış durumdadır. Bu da şüphesiz ki en çok küçük ölçekli şirketleri ve bunların büyük bir kısmını oluşturan aile şirketlerini etkilemektedir.

 Aile şirketlerinin dünya ekonomisi içinde %85 gibi önemli bir payı olduğu görülmekte ve bu işletmeler hem küçük ölçekli hem de büyük ölçekli ekonomilere de güçlü kaynaklar sağlamaktadır. Ancak tahmin edersiniz ki aile şirketlerinin devamlılıklarının sağlanması da oldukça zorlu bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucunda gerek Türkiye’de ve gerekse dünyada aile şirketlerinin üçüncü kuşağa ulaşma oranın % 15-20, ömürlerinin ise 25-30 yıl civarı olduğu görülmektedir.

Bu şirketler, çevresel değişimlerin hız kazanması ve işletme faaliyetlerindeki karmaşıklığın artması nedeniyle değişen koşulların gereklerine cevap vermekte güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Bu güçlükleri ortadan kaldırmanın en önemli yolu da şüphesiz ki kurumsallaşmadan geçmektedir ve ne yazık ki bunu başarabilen şirket sayısı günümüz koşullarında oldukça azalmaya başlamıştır.

Dünyada bu şirketlere örnek olarak hayatlarını sürdürebilmiş başarılı şirketlere baktığımızda listenin en başında çok önemli aile şirketleri olduğu görülmektedir. Bunlar; Ford, Levi Strauss, Este Lauder, L’Oreal gibi çok uluslu dev şirketler; Türkiye örneklerinde ise Sabancı, Koç, Doğuş, Eczacıbaşı ve benzeri gibi şirketler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kendisini mevcut koşullarına adapte edemeyen, şirket yönetimini aile arasındaki güç savaşına dönüştüren, şirketin başındaki kişilerin bunu başarması adına bünyesine kattığı çalışanlarına güvenerek gerektiğinde yetki ve sorumluluk devri yapmayı başaramayan, ‘’Ne’’ yapılması gerektiğinden çok ‘’Nasıl’’ yapılması gerektiğine odaklanan şirketlerde başarısızlık elbette ki kaçınılmaz son olarak karşımıza çıkmaktadır.

Peki bu noktada başarılı olan şirketler neleri farklı yapmış olabilirler?

Bu soruya Peter Drucker’ın şu sözünü hatırlatarak başlayabiliriz. “Aile, şirkete hizmet ettiği sürece, her ikisinin de sağlıklı bir şekilde devamlılığı sağlanır. Fakat, sadece şirket aileye hizmet etmeye başlarsa, ikisinin de sonu iyi olmaz.”

Evet bu şirketlerin sonunun iyi olması için süreçlerin şüphesiz ki oldukça profesyonel bir şekilde kurgulanmış olması gerekmektedir fakat belli bir noktadan sonra büyümeye ve kurumsallaşmaya karar veren şirketlerin bu noktada atması gereken ilk ve önemli adımlardan birisi de bir İnsan Kaynakları Yönetimi geliştirmek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Nesilden nesile aktarılan aile şirketleri şirketin başındaki kişiler değiştikçe kurulduğu dönemdeki amacını yitirmemek, vizyon ve misyonundan kayba uğramamak, kişisel hedef sapmalarının ve egosal çatışmaların kurbanı olmamak adına kaynağında yer alan insan gücünün profesyonel bir şekilde yönetilmesine ihtiyaç duymaktadır.

Kurumsallaşmanın getirdiği hızlı büyüme ortamında yaşanabilecek iç sorunlara karşı çalışanlarını koruma ve yönetebilme becerisi bu noktada şirketler için kritik bir noktayı oluşturmaktadır.

Bunun farkında olan şirketler genellikle çalışanlarına değer veren ve çalışanlarının da başarısı ile büyüdüklerinin, başarılı olduklarının farkında olan ve çalışanlarına emeklerinin karşılığını vermekten de geri durmayan şirketler olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bu şirketler başarılarının arkasındaki çalışanlarını mutlu etmenin başarılarına her zaman daha da başarı kattığının farkındalardır.

Bu konuda yerinde ve doğru strateji ile yol alan şirketlerin verimliliğinin önemli ölçüde yükseldiği görülürken, araştırmacılar da en büyük sebeplerden biri olarak mutlu çalışan kavramını göstermektedir.

Bu noktada da günümüzdeki başarılı şirketlerin başarılarındaki stratejik rolünün ne kadar önemli olduğunun farkında oldukları fakat çoğu işletmenin ne yazık ki hala ‘’ekstra maliyet’’ olarak baktığı İK yönetiminin önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.

Kurumsallaşmak uzun bir süreç ve bu süreçte de yürünmesi gereken çok uzun bir yol olmasına rağmen şirketler şunu unutmamalıdır ki bu yolu başarıyla yürümüş şirketlerin en büyük ortak noktası her zaman insanı odaklarına alarak ilerlemeleri ve çalışanlarına verdikleri değeri her koşulda hissettirebilmeleridir.