Duygusal Yorgunluk
Zaman zaman kendimizi dört duvar arasına sıkışmış hissederiz. Çaresiz ne yapacağımızı bilemeyiz. Elimiz ayağımız birbirine dolaşır. Bir yandan cevap bekleyen mailler, bir yandan hazırlanması gereken raporlar kuşatır çevremizi. Hepimiz kimi zaman böyle durumlarla karşı karşıya kalmışızdır. Peki, neden bu durumlarla yüzleşiriz bu durumlara yol açan olaylar nelerdir? Gelin bir kaç örnek ile değinelim. İş ortamında birden fazla kişiye hesap verme halleri, dinlemek için elverişsiz ortamlar, son dakika acil yapılması istenilen işler, yöneticilerimizin yaptığımız işi ya da işleri takdir etmemesi, iş ile ilgili sunduğumuz fikirlerimizin değer görmeyişi, yaptığımız iş ile aldığımız ücrettin denk olmadığını düşünmemiz, yoğun iş yükü, baskı altında çalışma, görev tanımının ve sorumlulukların net olmaması, iş ortamındaki gruplaşmaların yol açtığı kendimizi dışlanmış hissi, aksak bilgi akışı, hayır demeyi bilmeme gibi daha pek çok örnek sıralayabileceğimiz benzeri durumlar fiziksel ve ruhsal olarak bizi bunalıma sürükler ve kendimizi bedensel ve psikolojik olarak yıpranmış hissederiz. Bu durum bizi hem ailevi yaşantımızdan hem de sosyal yaşantımızdan hoşnut olmamamıza yol açar. Giderek hem kendimiz için hem de insanlar için faydasız bir birey haline dönüşürüz. Bu hal bizi üreten bir birey olmaktan soyutlar. Hem tükenen hem de tüketen birey olma yoluna doğru sürükler ve bizi toplumdan soyutlar. Kendimizi dışarıya kapatmamıza yol açar. Literatürde bu durumların toplamına “tükenmişlik sendromu” denir.
Nedir bu tükenmişlik sendromu?
Sözlük anlamına baktığımızda tükenmişlik sendromu; bireyin normal şartlarda kariyerinden, arkadaşlıklarından veya aile etkileşimlerinden aldığı keyfi ve başarı duygusunu azaltan ve bireysel kimliğin kaybedildiğine inanılmasına yol açan bir zihinsel ve fiziksel tükenme durumudur. Aynı zamanda bir iş hayatı stresi türüdür. Tükenmişlik sendromu adı verilen psikolojik hastalık, 1974 yılında ilk olarak Herbert Freudenberger tarafından başarısızlık, yıpranmışlık, güç ve enerji düzeyinin azalması, tatmin edilmez isteklerin oluşması sonucunda bireyin içsel kaynaklarında oluşan tükenmişlik durumu olarak tanımlanmıştır. Bu sendromun ortaya çıkmasında temel olarak iş hayatında yaşanan sorunlar, ailevi gerilimler, sosyal yaşamda dışlanma gibi durumlar bireyin psikolojik olarak zarar görmesine yol açmaktadır.
Peki, bu durumda nasıl kurtulabiliriz?
Öncelikli olarak bu durumu kendi içinizde halletmemiz gerekmektedir. İşe sevdiğimiz şeylere zaman ayırmakta başlayabiliriz. Mutluluk hissi veren hormonlarımızı harekete geçirelim. Örneğin günlük en az 20 dakikalık doğa yürüyüşüne çıkabiliriz. Bu bizim vücudumuzdaki kan akışını hızlandırır ve beyne olumlu mesajlar göndermeye baslar. Bu mesajlar bizi hem bedenen hem de ruhen dinlendirir. İş hayatımızda “Pomodoro Tekniğini” uygulayabiliriz. Yani 20 dakika çalışıp 5 dakika işe ara verirsek bu bizim daha sağlıklı düşünmemize yardımcı olacaktır. Bu teknik sayesinde kendimizi daha az baskı altında hisseder ve yapacağımız işe daha kolay odaklanırız. Gerekiyorsa çalıştığınız yoğun baskı ortamından uzaklaşmalı, sevdiğiniz mutlu olacağınız bir iş için işimize son vermeliyiz. Tabi mecburiyetlerimizi bir kenara bırakarak kendimiz için bu hamleyi yapmalıyız. Unutulmamalı ki öncelik kendi sağlığımız..
“Bulunduğun yer seni memnun etmiyorsa, yerini değiştir. Ağaç değilsin.” Jim RohnKaynak; www.acibadem.com.tr
Bu Yazıyı Paylaşın
Son Yorumlar